Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu tarafından Antalya'da düzenlenen 9. AB İnsan Hakları Film Günleri sona erdi
ANTALYA’DA, Antalya Kültür Sanat’ta gösterimleri gerçekleştirilen 9. Avrupa Birliği İnsan Hakları Film Günleri sona erdi.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, 10 Aralık İnsan Hakları Günü nedeniyle, konuya dair filmleri izleyerek temel insan hakları sorunlarıyla ilgili tartışma ortamı yaratılması ve düşünce ortamı kurulması için 9. AB Film Günleri’ni düzenledi.
9. AB Film Günleri kapsamında Avrupalı ve Türk yönetmenlerin çektiği 12 film, 5-8 Aralık tarihleri arasında Türkiye’de Antalya, Ankara ve İstanbul’da gösterime sunuldu. Avrupa sinemasından seçkin filmlerin gösterildiği festivalde küçük bir bütçeyle otostop yolculuğu, kadına yönelik şiddet, Stefan Zweig’in sürgün yılları, emlak fiyatlarının artışı, kentsel dönüşüm, ırka dayalı önyargı, insanın mücadeleci ruhuna övgü, diktatörlük mağdurları vesavaş ortamında hayat mücadelesi veren çocuklar gibi konuların işlendiği filmlerizleyici ile buluştu. Film gösterimlerinin ardından söyleşiler gerçekleştirildi.
KIZLARI SEVEN OĞLANLAR
Antalya’da yapılan gösterimlerde de birçok akademisyen, yönetmen ve aktivist gösterimler sonrası sanatseverlerden gelen soruları cevapladı. Gösterimler sırasında en çok ilgiyi çeken yapımlardan biri de ‘Kızları Seven Oğlanlar/Boys Who Like Girls’ oldu. Film, Yeni Delhi’de gerçekleşen toplumda infiale neden olan toplu tecavüzden iki yıl sonrasında yaşanılanları konu alıyor. Film, toplumda kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için erkek feminist hareketinin oluşturulması gerektiğinden söz ederken, erkek çocuklarına cinsiyet eşitliğinin öğretilmesinin önemine değiniyor.
KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ BAKANLIĞI KURULMALI
Kızları Seven Oğlanlar filminin gösteriminden sonra eğitimci, yazar, kadın hareketi aktivisti Kamile Yılmaz ile söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşi sırasında sanatseverlerin sorularını yanıtlayan Kamile Yılmaz kadın-erkek eşitliği ile ilgili daha birçok yol kat edilmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye’de ve Antalya’da son yıllarda artış gösteren kadına yönelik şiddet ve taciz olaylarının da tartışıldığı söyleşi sırasında Yılmaz ve izleyiciler arasında çözüme yönelik fikir alışverişinde bulunuldu. İzleyicilerin sorularını yanıtlayan Yılmaz, öncelikle kolunda taktığı kurdelenin nedenini açıkladı: ‘Konuşmaya önce kolumdaki bağlı olan kurdeleyi anlatmakla başlamak istiyorum. Burada bulunan bazı arkadaşlarımızda da var. Çoğunuz bunun nedenini biliyordur. Bugünlerde tartışılan bir yasa var. 12 yaşındaki çocukların evlenmesine izin veren, hatta tecavüzcüsüyle evlenmesinin önünün açıldığı bir durum var. Bunu protesto etmek amacıyla bu kurdeleyi takıyoruz.’
Yılmaz açıklamasının ardından kadın-erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla neler yapılması gerektiğine dair görüşlerini paylaştı. Son dönemlerde artan kadın cinayetlerine dair toplumun harekete geçmemesinin sorun olduğunu belirten Yılmaz, en son Ordu’da yaşanan 20 yaşındaki Ceren Özdemircinayetinin ardından birçok STK, dernek ve aktivistlerin yanı sıra toplumun büyük bir kesiminin sokaklara dökülmesini beklediklerini ama bunun gerçekleşmediğini söyledi. Yılmaz, ‘Toplumda bu olayların önüne geçilebilmesi önce tepeden yani yöneticilerden başlayarak olabilir. İnsanlar tepkilerini ortaya koyarak hükümet ve yöneticilerin bu konulara yönelmesini ve değişmesini sağlayabilirse toplumda da değişim gerçekleşebilir. Kadın-erkek eşitliğine dair eğitimler arttırılmalı, hatta bakanlık kurulmalı. Cinsiyet eşitliğinin toplumun geneline yayılmasını sağlamak amacıyla kurulacak olan Kadın-Erkek Eşitliği Bakanlığı’nın yanı sıra ilkokuldan başlayarak cinsiyet eşitliği dersi müfredata eklenmeli. Hem kız çocukları hem de erkek çocukları küçük yaşlardan itibaren cinsiyet farkı gözetilmeden yaşayabileceklerini öğrenerek büyümeli. Ancak çocuklarımızı küçük yaşlardan itibaren bilinçli bireyler olarak yetiştirirsek bu olayların önüne geçebiliriz’ dedi.
KAMU ÇALIŞANLARI BİLİNÇLENDİRİLMELİ
Yılmaz, sadece çocukların değil aynı zamanda kamu kurumlarında çalışan bireylerin de mutlaka cinsiyet eşitliğine dair eğitim almaları gerektiğine vurgu yaptı. Yılmaz, ‘Özellikle polislerden başlayarak bu eğitimler kamu kurumları içerisinde de verilmeli. Şiddet ve taciz olayına ilk müdahale edenler polisler. Kamu kurumları çalışanları da bilinçlenirse şiddet ve tecavüz olaylarına yönelik kurum içi işleyişlerde daha çözüme yönelik hale gelebilir’ diye konuştu.
TÜRK KADININA TEMSİLİYETİN 85. YILDÖNÜMÜ
Sinemanın etkin dili aracılığıyla izleyicilerin adalet, temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşayabilme hakkı, düşünce ve ifade hakkı, insan onurunun korunması, engelli, çocuk, kadın hakları ve daha pek çok diğer insan hakları konusu üzerinde düşünülmesinin amaçlandığı festivale Antalyalı izleyicilerden büyük ilgi vardı.
Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 30. Yıldönümü ve aynı zamanda, Türk kadınına siyasi temsiliyet hakkı tanınmasının 85. Yıldönümü olması da etkinlik çerçevesinde kutlandı.
Evrensel değerlere dair farkındalığın arttırılmasının amaçlandığı festivalde film gösterimlerinden sonra söyleşiler yapıldı. Halka açık ve ücretsiz olan gösterimlerin ardından Avrupalı yönetmenler, STK temsilcileri, insan hakları aktivistleri ve akademisyenler düzenlenen panellerde izleyicilerle sohbet ederek soruları yanıtladı.
İZLEYİCİLERLE BULUŞAN FİLMLER
Sami Kanı (110′)
Amanda Kernell’ın yönetmenliğini yaptığı ve İnsani Değerler Ödülü / Tokyo Uluslararası FF; Jüri Özel Ödüllü film bir Sami kızının hikayesini ele alıyor. 14 yaşındaki Elle Marja ren geyiği yetiştiren bir Sami kızıdır. 1930’ların ırkçı atmosferine ve okuduğu yatılı okulda biyolojik ırk muayenelerine maruz kalınca başka bir hayatın hayalini kurmaya başlar. Bu hayata kavuşmak için başka biri olmalı, ailesi ve kültürü ile tüm bağlarını koparmalıdır.
Saf (102′)
Ali Vatansever’in yönetmen koltuğunda yer aldığı film Palm Springs FF; Jüri Özel Ödülü’ne sahip. Film, gecekonduda yaşayan bir çiftin, mahallede çıkan kentsel dönüşüm söylentileri sonrasında değişen hayatlarını konu ediyor. Kamil, lüks site şantiyelerinin mahalleleri kuşattığı Fikirtepe’de, karısı Remziye’yle birlikte gecekonduda yaşayan naif bir adamdır. Uzun süredir işsiz olan Kamil, yoğun bir vicdan muhasebesinin ardından, yan mahallede yürütülen kentsel dönüşüm projesinin şantiyesinde, Suriyeli bir mültecinin yerine, gizlice işe başlar. İşyerinde karşılaştığı baskı ve mahallesinde artan tepkiler Kamil’i dönüştürmeye başlar; Kamil’in yaşadıkları, onunla birlikte en çok eşi Remziye’yi etkileyecektir.
Baskı (92′)
İsveçli yönetmen ve gazeteciFredrik Gertten’in yönettiği film, emlak fiyatları ve gelir eşitsizliğini konu ediniyor. Emlak fiyatları tüm dünyada hızla artıyor. Fakat gelirler aynı ölçüde değil. Baskı yeni tür bir kimliği belirsiz ev sahipliğine, giderek daha da yaşanmaz hale gelen şehirlere ve giderek büyüyen ve hepimizi etkileyen bir krize ışık tutuyor. Bu soylulaşma değil, başka bir canavar.
Kızları Seven Oğlanlar (68′)
Filmin yönetmeni Inka Achte. Film. Yeni Delhi’deki utanç verici toplu tecavüzolayından iki yıl sonrasını anlatıyor. Zalim bir baba ve itaatkar bir annenin oğlu olan 16 yaşındaki Ved, yaşadığı gecekondu mahallesinin yakınındaki yeni bir derneğin toplantısına katılma daveti alır. Dernekte Ved’e, yardımsever ve destekleyici bir sosyal hizmet uzmanı olan Aspar kılavuzluk eder. Ancak daha anlamlı bir konu vardır; ergen erkekleri, erkeklik hakkında yeni yollarla düşünmeye davet etmek. Ved, Aspar ve beklenmedik yeni dostu; hayatını kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmaya adamış, 50’lerinde, feminist bir adam olan Harish’in destekleri ile olgunlaşır.
Yeryüzü (115′)
Nikolaus Geyrhalter’ın yönettiği film 2019 Sheffield Uluslararası Belgesel Festivali; Uluslararası Ödül’üna sahip. Filmin konusu ise şu şekilde; her yıl birkaç milyar ton toprak insanlar tarafından, kürekler, hafriyat makinaları veya dinamitle kazılıp, yerinden taşınıyor. Nikolaus Geyrhalter, madenlerde, taş ocaklarında ve büyük şantiyelerde, gezegene hakim olmak için sürekli mücadele eden insanları gözlemliyor.
Uzak: Bir Dünya Yolculuğunun Öyküsü (130′)
Patrick Allgaier’ın yönettiği Bir Dünya Yolculuğunun Öyküsü doğuya doğru yola çıkan ve ardından üç buçuk yıl sonra ailelerinin yeni üçüncü üyesi ile batıdan evlerine geri dönen genç bir çiftin olağanüstü yolculuklarını izleyen bir film. Küçük bir bütçeyle ve hiç uçak kullanmadan, dünyanın doğal bir merakla ve kaygısız bir spontanlıkla keşfi…
Yeniden Keşfetme (75′)
Phie Ambo’nun yönetmen koltuğunda otrduğu film, 2019 Münih DOK.fest; Arri Amira Ödül’lü. Film de 47 çocuk, Kopenhag’ın merkezine yakın, doğanın uzun süre önce ele geçirdiği, terkedilmiş bir inşaat alanında başıboş bırakılır. Burada 10 hafta boyunca okula gidecekler ve doğanın onlara öğreteceklerini keşfedeceklerdir. Film, çocukların yer aldığı sahnelerin yanı sıra doğanın anlatıcı olduğu sahnelerle de aktarılıyor.
Badi (86′)
Yönetmen Heddy Honigmann, altı kılavuz köpek ve onların sahiplerinin bu dokunaklı hikayesinde, hayvan ve insan arasındaki yakın ilişkiyi araştırıyor. Honigmann samimi üslubuyla, köpek sahiplerine bu hayvanların onlar için ne ifade ettiğini soruyor. Badi, filmdeki karakterlerin mücadeleci ruhlarına ve insanla köpek arasındaki derin bağa bir övgü…
Güller Ülkesi (136′)
Alexandar Smolyanov yönettiği biyografik drama, bugünlerde Bulgaristan’ın en büyük gül yağı üreticilerinden biri olan Techo’nun hayatına odaklanıyor ve onun hayalleri ile son elli yılda Bulgaristan’daki sert siyasi ve sosyal gerçeklik arasındaki çarpışmayı anlatıyor. Techo, komünizm döneminde Gül Vadisi’nde büyür. Tutkusunun peşinde koşarak, yerel gül fabrikası için teknoloji uzmanı olur. Bundan kısa bir süre sonra, komünist rejim çöker ve Techo’nun ilk bağımsız gül yağı damıtma tesisini kurma hedefi gerçekleşebilir görünür. Bununla birlikte, uzun yıllar süren siyasi geçiş dönemi, Techo’nun hem işini hem de yaşamını önemli ölçüde etkiler. İnanılmaz çabaları sayesinde Techo, Bulgaristan’ı dünyadaki gül yağı üretiminin liderleri arasına sokar.
Esra YAĞCI/Özel