Arzu TAŞKINKepez Belediye Tiyatrosu’nda sahnelenen çocuk oyunu ‘Sinbad’ın hikayesini yazan Yiğit Sürekli ile tiyatro sevgisi ve gelecek hayalleri üzerine samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.
YİĞİT Sürekli henüz 8 aydır tiyatro sahnesinde olmasına rağmen, hem ‘Sinbad’da hem de ‘Keşanlı Ali Destanı’nda dört ayrı karakter ile rol alıyor. Yolun başında ve ayakları yere sağlam basan, güzel hayallere sahip. Aynı zamanda Kepez Belediye Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni olan babası Abdullah Sürekli’ye hayran ve çok çalışkan bir oyuncu. Antalya’nın önemli tiyatro sanatçılarını sahnede izleyerek büyüyen Yiğit Sürekli, her birinden öğrendiği ve örnek aldığı çok önemli değerler olduğunu belirtti. Tiyatro oyuncusu olmaya ne zaman karar verdiniz?
2-3 yaşlarımdaki hallerimi hatırlıyorum. Babam beni alır, tiyatroya getirirdi. Büyükşehir Belediye Tiyatrosu sahnesinde en öne otururdum. Şu ana kadar hayatım o sahnede, bütün oyunları, oyuncuları izleyerek geçti diyebilirim. O yıllarda içsel olarak oyunculuk yapma isteğim oluşmuştu fakat bunu tam anlamıyla istediğim zaman yaklaşık 7-8 ay önceye ait. Aklımdan ilk geçirdiğim an ise; babamın en çok sevdiğim oyunu ‘Buzlar Çözülmeden’ i izlediğim zamandı. Bir gün gelecek ve ben de o sahnede olacağım diye hayal kurmuştum.
Her zaman yanı başınızda bir oyuncunun olması, onu model almanızı sağlıyor değil mi?
Evet, babama çok benzediğim yönünde eleştiriler geliyor bazen. Ama bu bana çok normal geliyor, bir insanın babasına ya da annesine benzemesi çok doğal. Ben küçüklüğümden beri babama çok hayran olduğum için günlük hayatta da konuşma tarzımızı, oturup kalkmamızı benzetirler. Eleştirilere açığım ve her eleştiriden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. “Babanı taklit ediyorsun” diye birkaç eleştiri aldım ama ben öyle düşünmüyorum. Babama benzemekten gurur duyuyorum. Henüz oyunculuk eğitimi almadım ama önümüzdeki sene bunun için İstanbul’a gitmek istiyorum. En azından kendi tarzımı ve fikrimi ortaya çıkarabilmek için tiyatro eğitimi almak istiyorum. Çocuk oyunu yazma fikri nasıl çıktı?
Babamla bir gün oturuyorduk, “Çocuk oyunu yapacağız, ‘Sinbad’ı sahneleyelim, sen yazar mısın? dedi.” “Tamam” dedim, yazdım, ona okuttum ve senaryoyu uyarlarken babamla paslaşarak çalıştık, birlikte düzeltmeler yaptık. Çocuk oyunu yazmak yetişkin oyunu yazmaktan daha zor. Çünkü çocuklar her şeyi, hemen kapıyorlar. Onlara doğru mesajı vermek gerekiyor. Bu nedenle yaratıcı drama eğitimleri de almalıyım. Yavaş yavaş öğreniyorum. ‘Sinbad’ın hikayesine ‘Alaaddin’in sihirli lambası’nı eklemek düşüncesi nasıl aklınıza geldi?
Oyunun içinde sürekli zamanda geriye dönüşler var. Bu dönüşlerde çocuklara doğru mesajı vermek istedik. “Çok çalışırsanız, amacınızdan vazgeçmez, umudunuzu kaybetmezseniz ve ne yaparsanız yapın, gerçekten emek verirseniz sihirlere ihtiyacınız olmaz” demek istedik. Büyük bir prodüksiyonla cini sihirli lambanın içinden, sisler eşliğinde, tam sahnenin ortasından da çıkarabilirdik. Ama bunu özellikle istemedik ve cinin gelişini olabildiğince sade tutup sahnede ona çok alan vermedik. Çünkü çocuklar “Biri çıkacak ve mucizevi şekilde dileklerimizi gerçekleştirecek” diye düşüneceklerdi. Çocukluğumda ben de ‘Alaaddin’in sihirli lambası’nı izlediğimde böyle hissetmiştim. Oyun süresince, çocuklar da son sahneye kadar bu beklentiyle izliyor. Bu kadar kişi bir lambanın peşindeyse, sonunda mucizevi bir şey olacak sanıyorlar ve cin geldiğinde onun sözleriyle şaşırıyorlar. Hatta biz sahnedeyken, onların arasından “Böyle cin mi olur?” şeklinde yorumlar duyuyoruz. Bu hoşumuza gidiyor. Demek ki vermek istediğimiz öğüt yerine ulaşmış diye düşünüyoruz. Tiyatro sahnesine çıkmadan önce öğrenciliğiniz ne üzerindeydi? İş hayatında neler yaptınız?
Erciyes Üniversitesi’nde turizm üzerine öğrenim gördüm. Turizm sektöründe otellerde staj yaptım ve çalıştım. Tabii bu süreçte de insanları gözlemlemek, şu an oyunculuğum için bana katkı sağladı. Peki şu an gelecek ile ilgili hayalleriniz ne yönde şekilleniyor?
25 yaşında ilk kez sahneye çıktım ama şu an tek pişmanlığım keşke 17-18 yaşlarında tiyatroya başlamış olsaydım diye düşünüyorum. ‘Keşanlı Ali Destanı’nda rol almak için babama 4-5 ay yalvardım. “Sabahlara kadar çalışacağım, söz veriyorum” dedim. Babam asla güvenmediği ve inanmadığı insanla çalışmaz. Bu nedenle onu ikna ekmek ve provalarda başarmak için işim çok zordu. 2 ay süren prova sürecinden sonra ‘Keşanlı Ali Destanı’nda sahneye çıkmak nasip oldu.
Ben oyunculuk yeteneğinin, kişinin böyle bir kumaşı ve içten gelen bir tutkusu varsa ancak geliştirilebileceğini düşünüyorum. Sadece “Oyuncu olmak istiyorum” ya da “Oyunculuk yapabilirim” demek yeterli değil. Bu konuda örnek aldığım çok isim var Antalya sahnelerinde: İlk önce babam ve sonra Müfit Kayacan, Mehmet Özgür, Hasibe Aygül Özgür, Cenap Aydınoğlu… Onların içinde büyümüş olmaktan gurur duyuyorum. Hepsinden bir şeyler öğrendim. Çocukluğumdan beri onları gözlemliyorum. Maneviyat benim için çok önemli ve ömrümün sonuna kadar tiyatro yapmak bana yetebilir. Ben tiyatro adamı olmak istiyorum. Şu an en büyük hayalim Antalya Şehir Tiyatrosu’nun sahnesine çıkabilmek. O sahnede oynayabilirsem kendimi gerçekten çok mutlu hissedeceğim.
İstanbul’a gidip orada eğitim almak istiyorum. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin sınavlarına hazırlanıyorum. Tiyatro üzerine, Stanislavski’nin kitaplarını ve devlet tiyatrosunun arşivinden aldığım oyunları okuyorum. Kepez Belediye Tiyatrosu oyuncusu Aylin Arslan’dan ders alıyorum.Sahnede izlemeyi çok sevdiğiniz başka oyuncular var mı?
Müfit Kayacan’ı çok seviyorum. Benim için Antalya tiyatro sahnelerinde 3 önemli isim vardır:
Abdullah Sürekli, Müfit Kayacan ve Mehmet Özgür. Düşünceleriyle ve tiyatroya verdikleri emeklerle bana çok samimi gelir bu isimler. Ayrıca Reha Özcan, Selim Bayraktar ve Sertel Uğur’u da sahnede çok beğenerek izlerim. Antalya’da bulunduğum sürece, tüm tiyatrolarda sahnelenen oyunları izliyorum.
Ben sanatın halk için olmasından yanayım. Sanatın halka ulaşması, toplumları iyi yönde geliştirip dönüştürebilmesi adına tiyatronun gücüne inanıyorum.İstanbul’da iyi bir tiyatro eğitimi aldıktan sonra dönüp Antalya’ya hizmet vermek adına hayalleriniz var mı?
Elbette var hatta şu anda Büyükşehir Belediyesi’nin Gençlik Meclisi’nde arkadaşlarımla beraber sanat adına görev alıyoruz. Kepez Belediye Tiyatrosu’ndan 3 kişi olarak meclisteyiz. Farklı partilerin gençlik kollarından, değişik görüşlerde de olsa, aynı amaç için bir araya gelen, 103 kişiden oluşan, siyaset üstü bir meclisimiz var. Herhangi bir partiye bağlı olmadan, sadece Antalya’ya hizmet vermek için çalışacağız. Biz iki kişilik bir oyun hazırlıyoruz. Plinio Marcos de Barros’un bir eseri olan, ‘Gece o kadar kirliydi ki ikisi de kayboldular’ isimli oyunu hazırlıyoruz, Mayıs ayından sonra oynayacağız.
Artık üretmek yerine çok fazla tüketen bir topluma dönüştüğümüzü düşünüyorum. İşte bu nedenle biz de gençlere üretmenin önemini yeniden hatırlatmak için çalışacağız. Bizim için bunun en güzel yolu, sanatla sözümüzü söyleyebilmek. Daha yolun çok başındayız ve meclisteki tüm arkadaşlarımızla birçok sosyal sorumluluk projesini hayata geçirerek bunu başarmak istiyoruz.
