Çok yüksektir, bildiğiniz gibi değil. Uğraşmaz gelen misafirlerini memnun etmek için. 'Beni anlasın' der adeta. Rivayet edilir ki; 'Ben kimseyi eğlendiremem. Keyif almayı bilen gelsin' dermiş bizim egosu yüksek Cunda!
CUNDA bir ritüeldir. Bizim memlekette (İzmir) kış, yaz, hafta sonunun olmazsa olmazıdır Cunda. Kışın yağmurun, soğuğun keyfi şömine başı sohbettir. Yazın keyfi ise, gün batımında çilingir sofrası sohbetidir. Bilen bilir. Cunda’nın ağırlığı da, efsunu da bir başkadır. Son gittiğimde nasıl bıraktıysam yine öyle buldum bu şirin adayı. Pek değişmez, değiştirilmez Cunda tarihini, kültürünü sahiplenir, sarıp sarmalar. Doğal ve tarihi SİT alanı olarak kabul edilmiş ya. Dokunulmazlık ilan etmiştir o küçük cüssesiyle!
CUNDA’YI ANLAMAK
Ege adalarının as solisti olan Cunda’nın diğer bir adıdır Alibey. 18’nci yüzyılda Osmanlıdan özerklik almış olan Cunda, konsolosluklara da ev sahipliği yapmış. Kurtuluş Savaşı sırasında işgalcilere ilk kurşunun burada sıkıldığı ve tetiğe basan kişinin de Alibey olduğu söylenir. Yani Yunanlılara Anadolu’da ilk direniş, Cunda’da başlamış. Böyle de bir ağırlığı var.
RUM KÜLTÜRÜ
Neden Rum kültürü? Çünkü Rumlar, M.Ö 1500’lerde Cunda’ya yerleşip, 19’ncu yılların başlarına kadar adada yaşamış. Ve de Ayvalık 1920’lere kadar bir Rum yerleşkesiymiş. Cunda’nın aldığı özerklik sayesinde Ayvalık ve yörelerinde yaşayan Türkler de Cunda’nın kenar mahallelerine yerleşmiş. Ama 1923 yılında başlayan zorunlu göç sırasında Cunda’dan ayrılan Rum nüfusun yerine Girit ve Midilli’den gelen Müslüman halk yerleştirilmiş. Yeri gelmişken, benim rahmetli kekik kokulu anneannem ve ailesi de mübadele sırasında Girit’ten, önce Edremit’e sonrasında da İzmir’e göç etmişler. Cunda’nın böyle bir etnik yapısı var. İşte bugün Cunda’nın o tarihi evlerden devşirme pansiyonları, o taştan çilingir sofrası mekanları hepsi Rumlardan kalma.
AHESTE SEVENLERİN TUTKUSU
Özetlersek, Cunda bize miras kalan bir Rum yerleşkesi. Sonrasında buraya yerleşen mübadillerin beraberinde getirdikleri ada kültürüyle harmanlanmış ve de geriye böyle farklı bir tat, farklı bir keyif olan Cunda kalmış. İşte bugün Cunda’ya gidip, tatları damakta kalan peynirli Girit ezmesi, kabak salatası, papucaki, taratorlu börülce salatası, ahtapotlu Girit pilavı gibi sayılamayacak lezzetlerin mimarları Girit’ten göç edip, Cunda’da yaşayan torunlarına bıraktıkları miras. Bırakılan sadece Girit mutfağının ot ve deniz ürünleri ağırlıklı lezzetleri mi. Hayır efendim ada hissiyatı, hoş insanlar, şarap eşliğinde edilen sohbetler ve de gün batımında rakı balık sefası ile ince ayar. Cunda, dingin ve aheste yaşamayı sevenlerin tutkusu.
HADİ BİRAZ DA GEZELİM
Gezelim dedik de, işin doğrusu Cunda’da gezilecek yerler bir çırpıda bitiveriyor. 3-4 kilise, 5-10 sokak derken hepi topu bir günlük tur. Hani Cunda’nın gelenleri eğlendirme gibi bi çabası da yok. Deniz var ama öyle beach club’ı , ne bileyim bar partisi, köpük partisi falan da yok. O ‘ben kimseyi eğlendiremem, keyif almayı bilen gelsin’ diyor ve ağırlığını koyuyor ya. O zaman yürüyelim ve adanın simgelerinden olan yel değirmenlerine gidelim. Sonra da yürüyerek Agios Yannis Kilisesi’ne çıkalım. Aşıklar Tepesi denilen bölgede bulunan kilisenin gezilebilir alanı ufacık ama zengin bir kütüphaneye sahip. Dedikten sonra, Ayışığı Manastırı yani Rumca adıyla Aydimitri Ta Selina. Ada’nın en uzak köşesi denilebilir.16’ncı yüzyıl tarihli Manastır, mübadele sonrası Rumlardan boşalan tarihi yerlerden. Ve aslına sadık kalınarak yapılan restorasyonun ardından ziyarete açılmış bir yapı.
VE TARİHİ SOKAKLAR
Rumların izinde tarihi sokakları dolaşırken, Rumlardan boşalan evler ki, bunlar sokakların bugünkü çehresini oluşturan tipik mimari özellikleriyle ana yapılar. Söylendiğine göre bina, bir volkanik taş olan sarımsak taşından yapılmış. Cunda’nın meşhur Taş Kahve binası dahil tüm Rum tarihi binaları bu malzeme kullanılarak inşa edilmiş. Ada’nın görsel özelliğine artı değer katan bu tarihi yapıların kapı ve pencereleri de blok taşlarla çevrelenmiş. Rum mimarisi denilen bu yapılar, günümüz mimari yapılarla kıyaslanamayacak kadar özel ve güzel. Bilenler bilir, Cunda’nın Aşıklar Tepesi’ni. Cunda’yı kuş bakışı izler, bir kez daha aşık olursunuz. Hele bir de aşıksanız ve bu eşsiz adaya yavuklunuzla geldiyseniz ehh, Aşıklar Tepesi’ne mutlak yolunuz düşer. Kaldırım taşlı, ferforje demir kaplama kapılı, bahçesinden, sağından, solundan mor begonvillerin sarktığı taş evlerle dolu tarihi sokaklardan yürürken, kaybolmak gelir içinizden. Taş Fırının önünden geçerken mis gibi taze ekmek kokuları gelir burnunuza da fırına girmeden yola devam edemezsiniz. Sonrasında antikacılar, güler yüzlü Ege’nin sıcak kanlı esnafı, sizi dükkanına buyur eder de bi fincan kahvesini içmeden hal hatır sormadan bırakmaz. Alış veriş yapmanız hiç de önemli değil.
HAYDİ KOYLARA
Ege’nin en güzel duraklarından olan Cunda’nın tarihe tanıklık etmiş şirin sokaklarından çıkıp, koylara bi göz atalım. İşte, Cunda’nın koyları. Pırıl pırıl masmavi denizi ve plajları. Ortuç Koyu, Patricia Koyu, Cennet Ada Koyu ve de Mosko Adası Koyu. Denizin en berrak kumun en temizini görürsünüz bu koylarda da geri dönmek zul gelir insana. Bi türlü buralara veda edemezsiniz. Ve de Cunda, bunca güzelliğe ve de özelliğe sahip olmasına karşın kendine has duruşundan hiç de taviz vermiyor. Cunda sahilinde yürümeye devam ederken işte sahil çarşısı. Çarşıda yok yok. Hediyelik eşyalar, süsler, takılar, turistik el yapımı hediyeler. Yöreye ait el işleri oyalar vs.
VE DE O MEŞHUR OTLAR!
Bilirsiniz Ege’nin otları ve ot yemekleri, ot kavurmaları çok meşhurdur. Ve de nasıl da lezzetli olur. Benim damağımın bi kenarındadır Arap Saçı kavurması. Hakiki zeytin yağı ve bol taze soğanla kavrulurken otun kokusu tüm evi sarar. Hiçbir bölgede bulunmayan veya yetişmeyen otları Cunda’nın halk pazarlarında görebilirsiniz.Girit mutfağına girmişken, Hindba’ dan başlayalım. Bu otu haşlayıp, bol zeytinyağı ve limonla salata olarak yenir. Turp otu, Arapsaçı, Akkız, Şevketi bostan, Asforca, Kuşkonmaz, Avronez, Kuzukulağı vs. aklıma gelen ot isimleri.Ve de deniz mahsullerinden yapılan enfes lezzetler. Ahtapot, Karides ve Kalamar Girit mutfağında farklı tatlarda da servis ediliyor, değişik lezzetler sunuluyor. Alışılmışın dışında. Siz yeter ki, Girit mutfağının kapısını çalın.
CUNDA’YA VEDA
Vedalaşmak, bi türlü sevemedim bu kelimeyi. Sevdiklerimden ayrılmak beni çok üzmüştür her zaman. Öylesine abartırım ki; dünyam kararır sanki. İşte veda zamanı geldi. Ara sokaklara gire çıka kendimi kaybediyorum. Cunda sokaklarında kaybolmak istiyorum. Bazen bilerek bazen bilmeden. Ve de doyamadan ayrılık vakti geldi çattı işte. Yine üzülüyorum, yüreğim daralıyor. Arkama bakamıyorum, ‘hoşça kal’ diyemiyorum. Nasıl olsa yine buluşacağız diye kendimi teselli ediyor, geriye bakmadan ‘Vuslat seneye’ deyip koşarak biniyorum araca. Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum Cunda’dan ayrılana dek.(Simru SİLAHTAROĞLU)