Yaşadığımız deprem felaketi sonrasında ilk akla gelen kararlardan biri üniversiteleri tatil etmek oldu. Daha doğrusu, pandemi döneminde iyice gevşemiş olan yükseköğrenim, bir kez daha uzaktan eğitime bağlandı. Gerekçe de KYK yurtlarına depremzede yerleştirilmesi. Bu gerekçe, sadece deprem bölgesi çevresindeki üniversiteleri kapsıyor olsaydı, anlaşılabilir ve onaylanabilir olurdu. Fakat ülkenin her yerindeki, örneğin Edirne’deki üniversite de kapatılıp uzaktan eğitime geçince, işin altında başka hesaplar, kaygılar olduğu düşünüldü. En azından ben böyle düşünüyorum. Çünkü üniversite sadece dersten ibaret bir kurum değildir. Bir ülkenin bilim yuvasıdır, yarınıdır, insan malzemesidir, özgürlüğüdür, demokrasisidir. Pandemide beş maske dağıtmayı bile beceremeyen iktidarın, yaşanan deprem felaketlerinde de aynı beceriksizliği sürdürmesi, insanları adeta ölüme terk etmesi, anında yardım ulaştıramaması elbette üniversite gençliğinin gündemi olurdu. Bu mesele, bu beceriksizlik, bu travma kampüse taşınırdı. Üniversite gençliği bunun hesabını sorar, kantinlerin ana gündemi haline gelirdi. Üniversiteler susturuldu Uzaktan eğitime geçiş kararının altında yatan asıl gerekçenin öğrencileri kampüsten uzak tutmak, evlerine, memleketlerine, ailelerinin yanına göndermek olduğu çok belli. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararı açıkladıktan sonra gözler YÖK’e döndü ve uzun bir süre yanıt beklendi. Öğrenciler zaten her şeyden habersiz süreci izlerken, üniversitelerle YÖK arasında yoğun bir görüşme, telefon, yazışma trafiği yaşandı. Akademinin ortak görüşü ‘hibrit eğitim’ yönündeydi. Hibrit eğitim, kentteki öğrencilerle yüz yüze, memleketine dönenlerle ise online derse dayalı karma bir model. Akdeniz Üniversitesi yönetiminin kirada kalan öğrencilere bir ay sabretmelerini, kontratlarını bitirmemelerini öneren mesajlar verdiğini biliyorum. Çünkü YÖK’ten nasıl bir yanıt çıkacağı bilinmiyor, hibrit eğitim kararı alınacağı düşünülüyordu. Beklenen karar çıkmadı. YÖK, ‘dersler online olacak’ dedi. O dakika itibarıyla da üniversite kepenk indirdi, kampüsler sustu, öğrenci milleti başının çaresine bakmaya başladı. Memleket oyuncağa dönüştü Sürecin üzerinden iki ay geçti. Öğrenci evleri bırakıldı, millet memleketine döndü, kentte kalanlar geçici de olsa çeşitli işlere girdi, kurslara, sertifika programlarına başvurdu. Bu koşullara bir şekilde adapte olundu yani. Bu sefer de YÖK’ten pat diye ‘hibrit eğitim’ kararı çıktı. Pazartesi günü itibarıyla aynı anda hem online, hem yüz yüze eğitim modeli başladı. Fakat derslere bir-iki öğrenci ancak geliyor. Hocalar bir yandan sınıfa gelenlere duvara slayt yansıtarak ders anlatırken, öte yandan da bilgisayar başındaki öğrencilere laf anlatmaya çalışıyor. Kürsüye kurduğu bilgisayarın karşısında oturup, yerinden bile kalkamadan, kamera aracılığıyla konuları işliyor. Resmen ‘şeytan azapta gerek’ durumu. Peki sınavlar nasıl yapılacak? O da halen belirsiz. Büyük ihtimalle online yapılacağı söyleniyor ama kimsenin net bir şey söyleyecek ne bilgisi, ne de takati var. Sonuçta tek bir kişinin ağzına bakılarak işleyen bir sistem, yönetilen bir ülke var. Erdoğan’ın yarın nerede, nasıl bir ortamda, hangi kararı ortaya atacağı bilinmiyor. Bilinemez de zaten. Sonuçta memleketin idaresi oyuncağa dönmüş durumda. Yarım yamalak eğitilen gençler Bugün üniversitenin üçüncü sınıfında okuyan bir öğrenci 1.5 yıl hiç okula gitmedi, sınıfa girmedi, arkadaşlarıyla birlikte kantinde oturmadı, hocaların yüzünü bile görmedi. Her şey kamera karşısında, online yaşandı. Kendini öğrenci gibi bile hissedemedi. Bilgisayar ya da telefon ekranından ne kapabildiyse, hepsi bu… Şu an pek farkında olunmasa da durum vahim. Bu öğrenciler yarın mühendis, öğretmen, mimar, hukukçu, gazeteci, arkeolog olacak. Uzaktan eğitimle ne kadar öğrenebildiyse o kadar mühendis, o kadar hakim yani… Yarın bu ülkenin yönetimi, ekonomisi, üretimi, her şeyi, ama her şeyi ‘uzaktan eğitilmiş’ bu öğrencilere kalacak. Daha da vahimi, bir krizle karşılaşıldığında iktidarın aklına gelen ilk şeyin üniversiteler olması… Hemen yükseköğretim paydos ediliyor. Sonrasında da bir türlü eski kıvamına gelmiyor. O kıvam isteniyor mu peki? İstenmeyen asıl şey o zaten… Gençlik kampüste, kantinde, yan yana, birlikte, meydanda, orada burada istenmiyor. Bunun tek bir açıklaması var: Gençlerden korkuyorlar…
