Arzu TaşkınFransız oyun yazarı ve oyuncu Moliere, günümüzden 340 yıl önce yazmıştı eserlerini. Bugünden 350 yıl ileriye, geleceğe gittiğimizde aynı heyecan ve şevkle sahnelenecek eserler kalır mı bilmiyorum. Ancak bizim, Cumartesi akşamı izlediğimiz Moliere’in biricik ‘Armağan’ı, ‘Huysuz ve Tatlı’ huzurevi misafirini unutamayacağımız kesin.
O, ‘Moliere’in Huysuz’u’ diye anılan, yılların tiyatro oyuncusu, hüzünlü tonton Armağan Özcan’dır. Dünüyle bugünü arasında, kâh alkışlarla kâh gözyaşları eşliğinde mazisine sığınmaktadır. En sevdiği karakterlerini ve sahnedeki anılarını anlatmaya başlar, çocuksu sesi ve tatlı telaşıyla. Usulca çıkılan zamana yolculukta, biz seyirciler, huzurevinin hazin duvarlarından onunla birlikte azat oluruz. Sahnede canlanan Moliere’in neşeli karakterleriyle ruhumuz şenlenir, kahkahalar dinmez ve Armağan Özcan’ı alkışlarla iyileştirmek, gençleştirmek ve onu, hiç sevmediği sarı haplardan kurtarmak isteriz. Sonra öğreniriz ki; anılarının görkeminde yaş alan bir sanatçının alkışı asla bitmez. Çünkü sahnede hep o an’dadır. En büyük performansını sergilediğinde ve sonunda seyirciye selam verdiğinde zamanın durduğu anlarda yaşar daima. İz bırakır kendi geleceğine ve Moliere gibi belki yüz yıllar sonraya…‘Tarla Kuşuydu Juliet’ ve ‘Huysuz’ u da izledikten sonra, eminim ki Engin Alkan’ın imzasının olduğu bir eser asla ihmal edilmemeli, belki iki, üç kez daha izlenmeli. Onun hayal gücüne ve yüzyıllar öncesini günümüze uyarlayabilme zekasına hayran kalmamak mümkün değil. Sadece yönetmenliği, yazarlığı değil müzikteki etkileyici başarısı da alkışa değer. Antalya Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları sahnesinde 3 Kasım 2016 tarihinde prömiyeri yapılan, Engin Alkan’ın yazıp yönettiği ve müziklerini de hazırladığı ‘Huysuz’ 15 Nisan Cumartesi akşamı sezonun son yetişkin oyunu olarak sahnelendi. Annem ve ben bu ana tanıklık eden şanslı seyirciler arasındaydık. Gülmekten yanaklarımız acıdı, gözlerimizden yaşlar süzüldü. Annemin kahkahalarıyla daha da neşelendim. 2 saat 30 dakika boyunca, sahneden bir an bile kopmadan ve zihnimiz bir an bile başka bir şeyle meşgul olmadan hikayenin içindeydik. Tüm bu başarı, ekibin kusursuz uyumu ve tabii ki Genel Sanat Yönetmeni Mehmet Özgür’ün sayesinde gerçekleşiyor.Mehmet Özgür bu şehirde ve bence artık tüm ülkede, tiyatro adına çok büyük başarılara imza atan özel bir sanatçı. Onu sahnede izleyen her bir seyircinin yüzünde, tebessümlerden oluşan kocaman bir gurur okunuyor. Bu ortak zamanı ve hissi, seyircilerle tek yürek olup paylaşmaktan, kendi adıma onur duydum. Osman Kot’u ‘Tarla Kuşuydu Juliet’ de izlediğimde çok sevmiştim. ‘Huysuz’ daki performansında ise “Tamam” dedim içimden “Bundan sonra onun rol aldığı hiçbir oyunu kaçırmam”.
Ayşe Sinem Korola, Sümbül’ün aşık hallerinde günümüz genç kızlarının zaman zaman içinde kayboldukları hezeyanları çok iyi canlandırıyor ve nasıl gür bir ses, güçlü bir performans! Bravo
Annem ve ben özellikle Selim Turgay Deli’nin sesine ve söylediği romantik şarkıya ve tabii oyunculuğuna bayıldık.
Yunus Derli ise ilk önce hastabakıcı Arif rolünde bizi sinirlendirse de (çünkü o kadar sahici oynuyor) Arif Huzurlu ve Memo rollerinde yanaklarından sıkıp “ay canım benim” dedirtecek sevimlilikte gönlümüzü fethetti.
Sevgili Safinaz Özgür… ‘Para’da onu izlerken, ışıldayan gözlerine takılıp kalmıştım. ‘Huysuz’ da ise komik ve tatlı kadın Amber ile gururlu Mürşide Huzurlu karakterlerinde oyunculuğuna bir kez daha hayran kaldım. Hep söylüyorum, çok geç kaldım Antalya’nın muhteşem oyuncularını izlemekte. Mesela Hasibe Aygül Özgür’ü daha çok izlemeliydim. Geçen zamanı telafi edeceğim şüphesiz. Onun ‘Tarla Kuşuydu Juliet’ oyunundaki zarafetini Madam Bijoux’un renkli kişiliğinde yeniden izlemek çok keyifliydi. Kırmızılar içinde sahneye her girişinde nefesler tutuldu.
Yönetmen yardımcısı Ruteba Tatlı, reji asistanı İnanç Tartan; dekor ve ışıkta Cem Yılmazer, kostüm tasarımında Tomris Kuzu, koreografide Dicle Doğan, müziklerin düzenlenmesinde Burçak Çöllü ve tiyatronun özel müzisyenleriyle tüm ekip şahaneydi.
‘Huysuz’ önümüzdeki sezon yeniden sahnelenecek. Henüz izlemediyseniz, yeni sezonda sakın kaçırmayın. Hala söylediğim şarkısındaki gibi siz de unutmayın,
“Ne hayal gibi ne hayat
Bazen tatlı bazen hoyrat
Neye yarar onca şatafat
Değmezse insana sanat”