Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
Uygulamamızı İndir

Ortadoğu’nun kapısındayız

Ortadoğu’nun kapısındayız

Bir ayağımız Avrupa’ da, bir ayağımız Asya’ da. Her iki tarafın da nimetlerinden ve güzelliklerinden yararlanmak mümkün. Eski kadim uygarlıkların beşiği bereketli Anadolu topraklarımekanımız ama sanki biz bu kapıda sıkışmışız. Dört mevsim yaşayan bu güzel coğrafyada dünyanın en mutlu, en refah, en huzurlu ülkesi ve insanları olmamız gerekirdi aslında. Kendi içimizde o hep istediğimiz güzel uyumu birlikte yakalayıp, taassuba, kör zihniyetlere, fanatizme/ bağnazlığa, ayrımcılığa yer vermeden, bilim ve akıl önderliğinde gidebilseydik eğer, inanıyorum ki mutluluk endeksinde de, refah endeksinde de özendiğimiz şu meşhur İskandinav ülkelerini çoktan geride bırakırdık. Olmadı… Tabii kitarih sahnesinde savaşlar bir yana, güç ve menfaat mücadelesinde olan ve hileyle, dalavereyle diğer ülkelerin iç işleyişine/ ekonomisine/ siyasetine müdahale eden devletler her dönemde görülmüştür. Yine de biz uyanık olabilseydik, kendi ayakları üstüne basan,sağlam, özgüvenli, kendi kendine yetebilen, bir arada eşitlikle yaşayabilen bir toplum olabilseydik her şey çok farklı olabilirdi.Mustafa Kemal Atatürk’ünsöylemiyle ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ önemliydi. İşte o zaman gereksiz mücadelelerle zaman kaybetmek yerine, başımızı kaldırıp bu verimli topraklardan, doğayla uyum içinde akıllıca yararlanmayı bilir ve teknoloji, bilim,bilgi, eğitim ve öğretime gerekli önemi verir, geleceğe güvenle yol alabilirdik. Ama maalesef biz öncelikle’yurtta sulhu’ sağlayamadık. Olmadı… Kör taassup, fanatizm, bağnazlık, sorumlu vatandaşlık bilincinin yerine adam sendecilik, ‘gemisini kurtaran kaptandır’ anlayışı, makam/ koltuk mücadelesi, günümüzün aşırı bireyciliğinin getirdiği ‘Ben, yalnız ben’, ‘Yalnız benim için’, benim olgusu, liyakatsizlik/adam kayırma, fırsatçılık ve insana özgü, kişiliğe özgü ne kadar olumsuz nitelik varsa hepsi içimizde yeşerdi. Bilirsiniz, hiç özen gösterilmeyen, bakım görmeyen, ışık görmeyen bir yerde örümcek ağları sarar her yeri. Üstümüzde bir ağ, ağın içinde debelenip duruyoruz; ekonomi, gelir adaletsizliği, ayrımcılık, taassup, adalet, hak, hukuk, eşitlik vs…Kısacası insanca huzurla, barışla, güvenle yaşamak için savaşıyoruz. Bunu başarabilirsek, kimse tutamaz bizi ya, biz bu ağı yırtamıyoruz. Sayısıaz da olsa farklı sektörlerde birtakım teknolojik yatırımlarda yapılıyor tabii.Peki, ama yeterli mi? Tüm topluma refah sağlıyor, herkesi kalkındırıyor mu? Teknoloji ve bilgiye bağımlılığımız? Ekonomi? Şöyle geleceğe güvenle bakan, refahla, mutlu mesut yaşayan var mı? Varsa kaç kişi? Azınlık statüsünün bile kavramı değişti. Artık bu kavram ‘gemisini kurtaran kaptan’lar olankişilere indirgendi. Tabii ki bugünlük. Peki yarın? Fanatizm kelimesininTDK’nin internet sitesindeki karşılığı bağnazlık. ‘Yüksek sempati ve sevginin bir marka, grup, kurum ya da topluma mal olmuş bir birey üzerinde yoğunlaşması’ olarak açıklamış Vikipedi. Kör taassup, sağlıksız değerlendirme, eleştiriye tahammülsüzlük, sabit fikirlilik kavramın içinde. İnandığı her neyse onun içindekimantıksızlığı, tutarsızlığı görmeyen, sorgulamayan,düşünmeyen, karşı görüşe tahammül edemeyen, muhalif bakışla baştan reddeden, aşırı olması halinde uğruna şiddete kadar varan eylemlerde bulunan insan. Güçlü kişilik yapısı olmayan/ kişiliği olgunlaşmayan kimileri sıradan olmayı istemeyerek aidiyeti, kendini kanıtlamayı fanatizmle aşmaya çalışıyor. Fanatizm içinde bulunduğu gruba/zümreye/ düşünceye/inanca sorgulamadan itaati, biat etmeyi ve hatta kimi zaman sürü psikolojisi ile eyleme geçmeyi dahi mümkün kılıyor. Çoğumuzbiliriz. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ümmetçilik (İslamcılık), Osmanlıcılık, Türkçülük gibi kavramlar ayrı ayrı zamanlarda topluma empoze edilmeye, benimsetilmeye çalışılmış. Amaç toplumu bir arada, bir ülküde tutabilmek, tutkal vazifesi gördürmek, devletin devamını sağlamak. Dikkat ediniz kavramların her biri birleştirmek yerine buram buram ayrımcılık kokuyor. Buyurun fanatizme…Sonra holiganlar her yerde. Oysa ki bu güzel topraklar üzerinde birlikte yaşamak için insani değerlerde, farklılıklarımızı zenginlik olarak görüp ayrışmadan, ayrıştırılmadan, kul/tebaa olmadan eşitlikle ve özgürce, hakla, hukukla, adaletle bir arada yaşayabilseydik her şey çok daha farklı olabilirdi. Birleşme noktamız keşke bu olsaydı. Hukukla, yasal düzenlemelerle insan gibi yaşanabilen, gelir adaletinin sağlandığı, üretim ve teknolojide parmakla gösterilen bir yerde olabilirdik. Biz ayrışmayı seçtikçe, birbirimizle didiştikçe gelişen ve değişen dünyada yerimizi almak bir yana bir çıkmaz sokakta debelenip durmayı tercih ettik. Çocukluktan çıkamadık, başımızı kuma gömdük kendi halimizde oynuyoruz. Görmek istemiyor, görmüyor, reddediyor, yaşadıklarımızı bile sorgulamıyor, düşünmüyoruz. Hem aile ve sosyal çevre hem de kurumsal eğitim ve öğretimle de bunu pekiştirmeye çalışıyor, hatta pekiştiriyor, matah bir şeymiş gibi bir sonraki kuşaklara da aktarıyoruz. Henüz kendini bulamamış, dünyaya yeni gözünü açmış nesillere. Bize benzesinler istiyoruz, bize benzemeyen bizden değildir, biz en mükemmeliz. Narsizmtepede. Tarihi kendi dönemindeki koşullarla, pek çok farklı kaynaktan, farklı düşünceleri de görerek, önyargılarımızdan sıyrılıp öyle değerlendirmek ve sorgulamak gerekir. Fanatizmin tarihi kökenleri önemlidir. Fanatizm tehlikedir. Bilgi ve teknolojiye hakim olanın, üretenin ayakta kaldığı günümüzde farklılıklarımıza saygıyla, evrensel insan hakları temelinde, eşitlikle ve birlikte ayağa kalkmamız gerekir. Malum toplumsal yaşam içindeyiz ve birken hiçbir şeyiz. ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.’ düsturu doğru değildir.Bireysel özgürlükler evet önemlidir. Ancak özgürlüğün bile bir sınırı vardır. Eğer dağ başında kimseye, hiçbir kuruma muhtaç olmadan tek başına yaşamıyorsak ( ki orada bile doğa sınır koyar ) o sınır da bir başkasının özgürlük alanıdır. Kimsenin özgürlüğüne ve hayatına kast etmedikçe başkasının dini, inancı, giydiği, yediği, içtiği, özeli, tüzeli kısacası yaşantısı kimseyi ilgilendirmemeli. Konumuz dedikoducu mahalle insanları gibi bunlar olmamalı. Konumuz bir arada bilinçli ve akıllı vatandaşlar olarak insani değerlerde güvenle bir araya gelip birlikte ayağa kalkmak olmalı. Baskı, dayatma, ayrıştırma, ötekileştirme, ‘tek doğru benimki’ bugünün konusu değildir, olmamalıdır. Fanatizmin sırası ve yeri ise hiçdeğil. Her birimiz büyüyemeyen çocuklar olarak, daha da geç olmadan fanatizmden kurtulmalı ve dikkat etmeliyiz. Günü kurtarmak artık kimse için yeterli değil. Oynadığımız o kumlarçok tehlikeli bence. Kumdan kaleler sadece birer yanılsama/hayal. Kumun altında bataklık var ve o bataklık birden büyüyüp hepimizi içine çekebilir. ‘İnsanlar hakikati sadece kendilerinin bildiklerini sandıkları için birbirlerine zulm ediyorlar’ demişBertrandRussel. Holiganlığı da, zulmü de, zulmedenleri de bırakmak, kısacası kendi kendimizle oynamayı/ savaşmayı bırakmak zorundayız. Oyun bitmek üzere. Daha da tadı kaçmadan, bataklığa gömülmeden; evrensel insan hakları temelinde, insani değerlerde, her yönden eşitlikle, adalette, özgürlükte hak ve hukukta birleşmek zorundayız. Bunları artık düşünmeyip, tabiri caizse akıllı olan ülkeler ‘atı alıp Üsküdar’ ı geçtiyse, hızla onları yakalamak ve hatta geçmek zorundayız. Toplum olarak çocukluk bitti, ergenlik ve ergen tavırlarına geçit yok. Olumsuz/ kötü yaşadığımız her şey gözlerimizi kapayınca bitmiyor, geçmiyor. Gerçeklere, hayata, zamana dönmek, geçmişe özlem duymak ve sürekli geriye bakmak yerine ortak doğrularla birlikte hep daha iyiye, güzele, geleceğe bakmak gerekli. Akıl, bilim, teknoloji ile birlikte üretmek, birlikte eşit tüketmek,birlikte eşitvar olmak ve yaşamak gerekli. Baharı iliklerimize kadar hissedeceğimiz adalet, eşitlik, kardeşlik, sevgi, refah doluözgür yarınlar dilerim. Sevgi ve saygılarımla.

Haber Muhabiri: Mehmet USLU