Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
Uygulamamızı İndir

​Üç kuşaktır denizi bekliyorlar

Varsayılan Resim

Demir ailesi üç kuşaktır fenere bakıyor, onunla yatıp, onunla kalkıyor. Günlerin su gibi akıp geçtiği düzende zamanı durdurmuş, fırtınaların koptuğu dünyada ufka dalmış, sessizliği dinliyorlar.

Akdeniz’in en uç noktasına oturtulmuş Gelidonya Feneri. Bu 80 yıllık ulu çınar ne fırtınalar görmüş yeri yerinden oynatan, ne gemiler görmüş uca bucağa sığmayan. Kimisi birkaç gün misafir olmuş ona, kimisi bir selamı esirgeyip devam etmiş yoluna. 1944 yılından beri tek bir gelenek ortak olmuş onun yalnızlığına. Tam 73 yıl; üç kuşak boyunca Demir ailesinin bir ferdi yarenlik etmiş Gelidonya’ya.
Denizciler için deniz feneri hayat anlamına gelir. Gemiler rotalarını, hızlarını, fenerin durumuna, yakıp söndürdükleri ışıklara göre belirler. İşte bu yüzden deniz fenerleri çok önemli bir görevi yerine getirir. Denizden tam 227 metre yüksekte bulunan Gelidonya Feneri de, Akdeniz’in en hırçın yerlerinden birinde, adını aldığı Gelidonya Burnu’nda güvenliği sağlamakla görevli. Fener yapılmadan önce burundaki akıntının şiddeti ve kara parçacıklarının çokluğu denizcilere zor anlar yaşatmış her seferinde. Akıntılar sayısız gemiyi karaya doğru sürüklemiş ve Gelidonya Burnu’nu neredeyse bir sualtı mezarlığına çevirmiş. İşte tam da bu noktada Gelidonya Feneri’nin yapımı kaçınılmaz olarak gerçekleşmiş.
1934 yılında yapılmaya başlanan Gelidonya Feneri, 1936 yılında tamamlanmış. Demir ailesinin kuşaklarca sürecek yarenliği ise 1944 yılında, Ali Demir’in Gelidonya Feneri’nde bekçilik yapmasıyla başlamış. 1972 yılında Ali Demir’in oğlu Hasan Demir, 1998 yılında ise Hasan Demir’in oğlu Mustafa Demir geçmiş fenerin başına. 3 kuşaktır süren dedeyle başlayan ve günümüzde torunuyla devam bu gelenek belki de daha pek çok kuşak eskitecek.
İlk kuşak: Ali Demir
Gelidonya Feneri’nin ilk bekçisi Ali Demir bugün hayatta değil. 1944 yılında fenerde çalışmaya başlayan Ali Demir tam 28 yıl boyunca hizmet etmiş. Şüphesiz fenerin en zorlu koşullarında o çalışmış. Ali Demir’in torunu Mustafa Demir dedesinin fenere en yakın yerleşim yeri olan Karaöz köyüne nasıl geldiğini babasından dinlediği kadarıyla şöyle anlatıyor: “Karaöz’e geldiklerinde babam çok küçükmüş. 6-7 kadar hane kalıyormuş köyde. Birkaç tanede at arabası mevcutmuş sadece. Şimdi her yer komşu, her yerde araba, motor. Yalnızlığı dedem ve babam çekmiş bu köyde.”
Gelidonya Feneri ile Karaöz köyü arasındaki uzaklık10 km. Günümüzdebile bir araç ile fenere ulaşmak mümkün değil. Belli bir noktaya kadar araç ile gidildikten sonra, yolun kalan kısmı yürüyerek tamamlanabiliyor. Ali Demir’in çalıştığı dönemde ise şartlar şimdiye göre daha ağırmış. Mustafa Demir o günleri şöyle anlatıyor: “Dedemin zamanımızda ne yol varmış, ne başka bir şey. Yolun yarısına kadar at arabalarıyla, eşekle taşıyorlarmışyiyeceklerini, içeceklerini. Belli bir noktadan sonra sırtlanıyorlarmış tüm yükleri. Zamanında fenerin tüm zorluklarını dedem çekmiş.” Mustafa Demir dedesinin yaşadığı sıkıntıları anlatırken nefesini içine çekiyor ve titreyen sesiyle şu cümleleri kuruyor: “Dedem zamanında bu fener gaz yağıyla çalışıyormuş. O zamanlar fenerde kalmak zorundalarmış. Çünkü fener kimi zaman tıkanıp alevlenebiliyormuş. Onlarda gecenin bir yarısı kalkıp feneri temizlemek zorunda kalıyorlarmış. Şimdinin şartları çok daha iyi.”
İkinci kuşak: HasanDemir
1972 yılında feneri babasında devralan Hasan Demir 26 yıl hizmet etmiş fenere. Onun Gelidonya’ya yarenlik ettiği günlerde de durum çok farklı değilmiş, baba Ali Demir’in yaşadığı tüm sıkıntıları Hasan Demir de yaşamış. İkinci kuşak Demir’in bekçilik günlerinin ilk zamanlarında gazyağı ile çalışan fener sonraki süreçte tüp gaz sistemi ile çalışmaya başlamış. Fenerin çalışma sistemi değişince Hasan Demir’in yükü az da olsa hafiflemiş. Mustafa Demir, babasının deniz feneri beklediği günleri ise şöyle özetliyor: “Fener devvardenilen bir sistemle çalışıyormuş. Ağırlık kuruluyor, ışık sabit yanıyor ve ışığın etrafındaki mercekler dönünce uzaktan yanıp sönüyormuş gibi görünüyor. O yüzden fenerin her akşam belli bir saatte tekrar kurulması gerekiyor. Dolayısıyla babamın fenerde kalması şarttı.”
Son kuşak: Mustafa Demir
Gelidonya Feneri’nin son kuşak bekçisi Mustafa Demir 43 yaşında. Dedesinden, babasından kalma mesleği 1998 yılından beri devam ettiriyor. Çocukluğunu geçirdiği, oyunlar oynadığı feneri şimdilerde korumakla, kollamakla o görevli.
Mustafa Demir; “Gözümü açtığımda beni bu fener karşıladı. Çocukluğum Gelidonya’da geçti, ben burada büyüdüm. Çocukken keçilerle, oğlaklarla vakit geçirir balığa çıkardım. Denize karşı oturup, denizi dinlemeyi öğrendim ben. Kuş seslerini, fırtınanın sesini, balıkların sesini ben bilirim. 73 yıldır bekliyoruz denizi. Fener bekçiliği bana dedemden yadigar. Ben bu fenerin son bekçisiyim, denizi bekliyorum” diyor.
Üç kuşaktan beri denizcilere yol gösterdiklerini ifade eden Mustafa Demir: “Fenerler gemilerin güvenli geçişlerini sağlıyor. Biz yol göstericiyiz. En kötü zamanda bile biz buradaydık. Ancak fırtına oldu mu beklemek çok zor oluyor. Gürültü, uğultu aralıksız devam ediyor. Kapanıyorsun bir odaya, fırtınanın sesiyle baş başa kalıyorsun. Fırtına ürkütüyor beni. Ama dingin havaları çok seviyorum. Ufka bakınca kafanda sorun kalmıyor. O kadar dinlendiriyor ki deniz insanı… Gülmeyi bu yüzden seviyorum” diyor.
Gelidonya’da son günler
Demir ailesinden olmak gurur veriyor Mustafa Demir’e. Bunun nedenini şu şekilde açıklıyor: “Gelip gidenler ‘siz Demir ailesinden misiniz?’ diye sorunca heyecanlı ve gururlu bir şekilde evet diyorum. Çünkü üç kuşaktır burada olmak, feneri beklemek çok özel bir duygu. Burası artık devletten önce bizim fenerimiz. Burayı kendi malım gibi, kendi evim gibi görüyorum. Ben bu işe isteyerek başladım ve sonuna kadar da yapmayı düşünüyorum.”
Her gün gelişen teknoloji ile feneri bekleme işinin de ağır ağır sonunagelindiğini belirten Mustafa Demir şöyle sürdürüyor sözlerini: “Bundan birkaç yıl öncesine kadar fener kurmalı sistemle çalışıyordu. O yüzden burada beklemek feneri kurmak gerekiyordu. Ama bu sistemi de değiştirdiler. Fener şu anda otomatik kurmalı sistemle çalışıyor. Güneş enerjili aküler kullanılıyor. Fener gündüz güneşle şarj oluyor, akşamda bu enerji kullanılıyor. Fener, geceleri fotoselli sistemle yol gösteriyor denizcilere. Artık feneri bekleme işi ağır ağır bitiyor. Anlayacağınız ben bu denizin son bekleyeniyim. Bana sadece haftada iki gün rutin bakımını yapmak kaldı. Şimdilerde sadece Cuma ve Cumartesi günleri gelip fenerin rutin bakımlarını yapıyorum.”
Fener tam otomatik bir hal aldıktan sonra Mustafa Demir Finike’de baş teknisyenliğe atanmış. Bu atamadan sonra Gelidonya ile birlikte Taşlıkburnu Muavin ve Adrasan Feneri de Demir’in sorumluluğuna bırakılmış. Mustafa Demir; “Koşuşturma, sorumluluk arttı ama hayatımdan memnunum. Bu iş bana ağır gelmiyor. Çünkü severek, isteyerek uğraşıyorum fenerlerle. Onlar beni yormuyor aksine dinlendiriyor.” diyor.
Demir ailesi üç kuşaktır fenere bakıyor, onunla yatıp, onunla kalkıyor. Günlerin su gibi akıp geçtiği düzende zamanı durdurmuş, fırtınaların koptuğu dünyada ufka dalmış, sessizliği dinliyorlar. Nüfusun her geçen gün arttığı bu kara parçasında yalnızlığı onunla paylaşıyorlar. Gelidonya Feneri ve Demir ailesi bir bütün oluşturmuş, gerçekleştirmiş bu imkânsızlıkları. Bakmayı değil görmeyi öğretmişler birbirlerine. Unutmayın güzel havalarda bütün deniz fenerleri birbirlerini görür…

Haber Muhabiri: Zeki USLU