Arzu TAŞKIN
SANAT EĞİTİMİNDE KAZANDIKLARI DİSİPLİN DİĞER DERSLERİNE DE YANSIYORHakan Aysev ve Banu Karaca Aysev ile dün yayınladığımız söyleşimize bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz. ‘Hakan Aysev Akademi’nin çocukların sanat adına gelişiminde nasıl bir rol oynayacağını ve sanat eğitiminde ailelere düşen görevleri konuştuk.
Eğitim kadromuz tamamlandı mı?
Hakan Aysev: O konuda şanslı görüyoruz kendimizi. Keman dersi hocamız Elvan Şekercioğlu bizim için çok önemli olan Suzuki Metodu’nu Antalya’da bilen ve bu metotla öğretebilen tek sanatçı. Suzuki metodu çocukların enstrüman kullanmayı çok kolaylıkla öğrenmesini sağlar. Kemanda Suzuki metodu eğitmeni hocamız Elvan Şekercioğlu aynı zamanda Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçısı.Banu Karaca Aysev: Normalde dışarıda çalışmayan biri. O da bizim gibi idealist bir sanatçı ve Hakan Bey’in küçüklükten beri tanıdığı bir isim. Bizi kırmadı ve şu anda biz onunla birlikte keman derslerine başladık. Suzuki öyle bir metot ki dünyadaki bütün Suzuki öğretmenlerini yetiştiren bir kişi var. Yılda birkaç kez İstanbul’a geliyor ve orada çalışmalar yapıyor ve başarılı olan profesyonel keman sanatçılarına bu eğitimi verip sertifikalarını teslim ediyor. Biz Antalya’da vardır diye düşündük sonra bulamayacağımız diye endişelendik ama sonra Elvan Hocamızı bulduk. Hakan Aysev: Elvan hocamız gibi bale hocamız Buket Tüzün de çok değerli. Operanın çocuk balesinin başındaki isim. Piyanoda çok genç ve çok yetenekli hocalarımız var; Daria Verhovaya, Sinem Muslu ve Metin Kiper. Gitarda yine Antalya’da kendini çok iyi ispatlamış Yalçın Yakın ve Gürkan Çakıcı. Dramada Sinem Arslanoğlu Çakıcı. Şan derslerinde şu anda biz karı koca zaten varız. Resimde Şule Hikmet Artan, Kemanda Ceren Kayaalp… Bence oluşabilecek en sağlıklı, en doğru kadroyu oluşturduk.
Banu’nun da bahsettiği gibi herkes her şeyi çok iyi biliyor bu ülkede, öyle davranıyor ama değil. Çünkü kişi, işini ister profesyonelce yapsın, isterse sadece arkadaşlarına şarkı söylesin ya da piyano, keman çalsın, eğitim kurumlarında bir insanın bütün sorumluluğunu üzerine alır. Öğrenci eğer başarılı bir yorumcu olursa hayatı daha farklı yürür, daha mutlu olur, daha iyi kapılar açılır. Başarısız bir yorumcu olursa da hayatı bambaşka bir yöne gider, bu eğitim veren kişinin elinde, onun sorumluluğunda. O nedenle ben çok önemsiyorum ekibi ve gerçekten içimize sinen bir ekip oldu.
Öğrencilerin ve ailelerin size ilgisi nasıl şu an?
Hakan Aysev: İnsanlar tabii ki çok meraklı. Sağ olsunlar benim ismimi bildikleri için de güvenip geliyorlar, seviyorlar. Henüz resmi açılışımızı yapmadık, Mayısın ortasına doğru resmi açılışımızı yapacağız ama şu anki ilgiden memnunuz. Hiçbir reklam yapmadık. Burada görüp ve kulaktan kulağa yayıldıkça duyup geliyorlar. Banu Karaca Aysev: Şu an sezon sonu, o nedenle biz daha canlı bir buluşma olması amacıyla bir yaz okulu programı hazırladık. Antalya’ya hediye gibi olacak 5 gün, günde 6 saat sanat eğitimi vereceğiz. Çocuklar hem eğlenecekler hem de eğlenirken donanacaklar. Okulların kapanmasıyla 9 Hazirandan itibaren okullar açılıncaya kadar 3 aylık bir program olacak. Hem derslerimizi tanıtmış olacağız çocuklara hem de çocuklar dersleri ve kış sezonunda neler yapabileceklerini görecekler. Onlar için bir altyapı hazırlamış olacağız.Öğretmenlerin öğrencileri sanata yönlendirmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Hakan Aysev: Doğru eserler seçilmeli. Çocukları operaya götürüyoruz diye en ağır Don Carlo Operası’na götürürseniz, o çocuğu bir daha 25- 30 yaşlarına kadar o kapıdan sokamazsınız.
Banu Karaca Aysev: Benim ilk gittiğim opera Aspendos’ta ‘Aida’ eseriydi. Ablamla gitmiştik, çok korkmuştum, dekorlar çok büyüktü ve gerçekten ürkütücü gelmişti. Ben o günden sonra bütün opera eserlerini öyle zannediyordum.
Hakan Aysev: Çocukları mutlaka doğru eserlere yönlendirmek lazım.
Banu Karaca Aysev: Yetişkinler için de aynı şey geçerli. Operaya gitmemiş birini gelişi güzel bir operaya götürmemelisiniz. Daha hafif, daha anlayabileceği doğru bir seçim yapmak gerekir. Öğrencilerini yönlendirmeleri için okullarla görüşüyor musunuz?
Banu Karaca Aysev: Hakan Bey’in söyleyişleri oluyor okullarda. Mini konserler yapıyoruz, o esnada opera ve müzikle ilgili çok güzel bilgiler veriyor çocuklara. Şimdi hocalarımızla birlikte okullara gidip çocukları dinlemek istiyoruz. Yetenekli çocukları görmek, onları yönlendirmek istiyoruz.
Hakan Aysev: Şu an birkaç okul bağlantıya girdi bizimle. Tabii bizim için önemli olan, gerçekten mayasında bir şeyler olan çocuklara ulaşmak. Bunu çok içtenlikle, rahatlıkla söyleyebilirim ki; her şeyde ticaret bir şekilde önemlidir ama bizim ticari kaygımız yok. Biz zaten şu an aktif olarak sanatını yapan ve bir şekilde parasını zaten farklı bir yerden kazanan insanlarız. Akademi’yi, bizim ticari kaygı dışında gerçekten yetenekli ve o yeteneklerine bir şeyler katabileceğimiz, yoğurabileceğimiz çocukları, sanatçı adaylarını yetiştirebileceğimiz mabedimiz olarak görüyoruz ve çok önemsiyoruz.Bir çocuk herhangi bir sanat dalını seçip öğrenmek istiyorum diye size geldiğinde, ona nasıl yardımcı oluyorsunuz? Aldığı kararla ilgili nelere dikkat ediyorsunuz?
Banu Karaca Aysev: İlk olarak o çocuğu sosyal yönden inceliyoruz, gözlerinin içine bakıyoruz. Ne kadar isteyip istemediğini onun gözlerinden zaten anlayabiliyoruz. Sonra ilk anlaşmayı aileyle yapıyoruz. Çünkü biz o çocuğa burada bir şey öğreteceğiz ama o bir günün dışında 6 gününü evde ve ailesiyle birlikte geçirecek. Aile ortamında ona çalışma ve tekrar imkânı verilmesi lazım. Yoksa haftadan haftaya bize gelirse, bize değil nereye giderse gitsin o gelişimi gösteremez. Yetişkin bir insan da yapamaz bunu. Hiçbir şeyi tekrar etmeden öğrenemeyiz. İlk önce biz veliye, “Bizimle var mısınız?” diye soruyoruz. Biz burada öğreteceğiz ama siz de onun enstrümanına kendi odasında, dilediği saatte çalışmasına imkan vereceksiniz. Bazen okula gitmeden 3 dakika gibi kısıtlı zamanlarda çocuk kemanını çalmak isteyebilir. Biz çocuklara izin veriyoruz, kendi akrabalarıma bile “Hemen çantanı bırak, çal diyorum.” Çünkü bunu yapamazsa çocuğun aklında kalacak. Bu özgürlüğü sanatçıya vermeniz lazım. Bu, bütün sanat dalları için geçerli. O nedenle ilk önce veliyle anlaşıyoruz sonra çocuğa biz bakıyoruz, enstrümansız kulağına bakıyoruz. Daha sonra onun karakterine en uygun öğretmeni seçiyoruz ve onları buluşturuyoruz. Bir deneme dersi yapıyorlar ve dersin sonunda öğretmen ve çocuk da onaylarsa o dersi başlatıyoruz. Çünkü bir öğretmen çok iyi olabilir, çocuk çok yetenekli olabilir ama bu iki ruh uyuşmayabilir. Bunda alınacak bir şey olmamalı. Çocuk da ben bu öğretmenle öğrenemiyorum deme hakkına sahip. Dolayısıyla öğretmen ve çocuk da onayladıktan sonra derslerimize başlıyoruz. Sonrasında da çocuktan derslere düzenli katılmasını ver tekrarlarını yapmasını bekliyoruz. Burada disiplini öğreniyorlar ve bu çocukların diğer derslerine de yansıyor.
AİLELER İLK ÖNCE FİYAT YERİNE ÖĞRETMENLERİ SORMALIAilelere neler söylemek istersiniz? Sanat eğitimi için bir kurum seçerken aileler neye dikkat etmeli?
Banu Karaca Aysev: Öncelikle aileler sanat ya da spor gibi hangi alanda olursa olsun, bir kurumu aradıklarında önce fiyat yerine lütfen öğretmenleri sorsunlar. Bu konu çok önemli. En kıymetli varlıklarını bir yere teslim ederken nereye teslim ettiklerini sorgulasınlar. Çocuklarının kimden ders alacaklarını bilsinler ve çocuklarını donatsınlar. Paralarına ve vakitlerine yazık. Çocuklarını doğru insanlara emanet etmeliler.Bazen anne ya da baba kendi hayalini çocuğuna yaşatmak ister. Böyle örneklerle karşılaşıyor musunuz?
Hakan Aysev: Benim hayatım öyle. Ortaokulda müzik dersinden kalan bir öğrenciydim. Bütün hayatım basketboldu. Annem çok küçük bir şehirde, kazada büyümüş ve orada ilkokul öğretmenleri “Bu kızın sesi iyi, Ankara’ya yollayalım, konservatuarda okusun” dediklerinde dedem ve ninem “Bizim kısımız asla şarkı söyleyemez” demiş. Anneciğimin içinde de ukte olarak kalmış. Benden rica etti, 15 yaşımda konservatuar sınavına girmemi istedi. Ben de “Anne ben müzik dersinden kalıyorum, ne yapabilirim?” dedim ama onu kırmamak için girdim konservatuar sınavına. Daha sonra bambaşka pozitif bir virus vücuda girince… Zaten benim bilmediğim bir yetenek varmış. Dünya kariyeri oldu, bambaşka yerlere gitti. Tabii bana pozitif yansıdı ama böyle çocukları zorlayan ebeveynler de var. “Ben olmadım, sen ol!”, “Ben olmadım, sen olacaksın!” Bunlara da biz, elimizden geldiğince müdahale ediyoruz.
Banu Karaca Aysev: Zaten sanatı zorla yaptıramazsınız. Ne torpille ne de zorla olmaz. Bazen insan çok yetenekli olabilir ama yapmak istemezse yine olmaz. Çünkü çok iyi biliyorsunuz, çok çalışmak gerekiyor. Çok özveri istiyor ancak çok büyük bir aşk olması lazım ki olabilsin.Antalya’nın özellikle sanat adına ilham verici olduğunu düşünüyor musunuz ?
Hakan Aysev: Evet Antalya mutlu bir şehir, güneş var bir kere. Güneş olan her yerde mutlu olunabiliyor. Dediğim gibi kültürel altyapısı çok zengin. Ben her evden çıktığımda Toroslar’ı gördüğümde, sahilde spor yaparken, şarkı söylerken, inanılmaz etkileniyorum. Ressam olsam Toroslar’a bakıp her gün bir tablo yaparım.