Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
Uygulamamızı İndir

Doğa mı, insan mı?

Varsayılan Resim

Prof. Dr. Nihat Dipova, meydana gelen doğal afetlerin sadece doğa ile alakalı olmadığını söyleyerek, 'Değişimin farkında olup, doğayı kendimize uydurma arayışına girmek yerine, kendimizi doğaya uyumlu hale getirmek zorundayız' dedi
AKDENİZ Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Dipova, iklim değişikliklerini bir değişim, olarak algılamak ve farkındalığı artırmak gerektiğini söyledi. Değişim doğru algılanırsa, bu değişime karşı tedbirler almak, hazırlıklar yapmanın da mümkün olacağını söyleyen Dipova, ‘Bu konu çok disiplinli bir konu olduğundan farklı uzmanlık alanlarından katılımın sağlandığı çalışma grupları vakit geçirmeden çalışmalara başlamalı. İlk iş farkındalığın artırılması olacaktır.Yerel yönetimlerin iklim değişikliğine yönelik, farkındalık, afete hazırlık ve planlama konularında sürece katkı koyması gerekir ‘ şeklinde konuştu.

UYUM VURGUSU

Dipova, Dünya’nın ısındığını ve bunun sebeplerinden birinin Dünya’nın evrimi, yani Jeoloji olduğunu açıklayarak, ‘Kısa vade iniş çıkışlar haricinde son 18bin yıldır Dünya’daki ısınmanın devam ettiği biliniyor. Milyonlarca yıllık jeolojik tarihte de döngüler halinde ısınma-soğuma süreçleri yaşanmış. Bu konuda insanların elinden gelecek birşey yok. Bizlerin yaşadığı dönem jeolojik tarih içinde çok küçük bir nokta. Değişimin farkında olup, doğayı kendimize uydurma arayışına girmek yerine, kendimizi doğaya uyumlu hale getirmek zorundayız’ sözlerini söyledi.

‘TÜKETİM AZALMALI’

İnsan kaynaklı ısı salınımının küresel ısınmaya katkı yaptığını söyleyen Dipova, ‘Ayrıca atmosferdeki bozulmanın da ısınmanın bir sebebi olduğu, uzun süredir bilim çevrelerinin üzerinde uzlaştığı bir konu. İnsanlar milyonlarca yıllık jeoloji tarihinden gelen süreçleri durduramaz, ancak kendi yaşamsal faaliyetlerinden kaynaklanan hataları giderebilir. Vahşi sanayileşme, gereksiz ve aşırı tüketim nedenleriyle enerji ihtiyacı katlanarak arttı. Enerji üretiminde kullanılan fosil yakıtların yakılması sonucu ise hem dünya ısındı hem de atmosfere zararlı gazlar salındı. Acilen tüketimi azaltmak, temiz enerji seçeneklerine yönelmek gerekiyor. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve hatta teknolojik gelişmeler sayesinde riskleri ortadan kaldırılmış bir nükleer enerji dahi temiz enerji haline dönüştürülebilir’ dedi. Antalya ölçeğinde konuya bakıldığında, farkındalık, afete hazırlık ve planlama konularında çalışmalar yapılması gerektiğini söyleyen Dipova, ‘Bu konu çok disiplinli bir konu olduğundan farklı uzmanlık alanlarından katılımın sağlandığı çalışma grupları vakit geçirmeden çalışmalara başlamalı. İlk iş farkındalığın artırılması olacaktır’ şeklinde konuştu.

KIYILAR BOZULUYOR

Antalya’nın kıyılarının bozulması konusunda istisnai bir konumda bulunduğunu belirten Dipova, ‘Antalya büyük limanda Harita Genel Komutanlığı tarafından 18 yıl boyunca yapılan deniz seviyesi ölçümleri çok enteresan sonuçlar verdi. Yılda ortamala 7,5mm gibi çok yüksek bir hızla deniz yükseliyor. Antalya’daki deniz seviyesi yükselmesinin, okyanuslardaki ortalama 3,5mm olan yükselmenin neden bu kadar üzerinde olduğu uzun süre anlaşılamadı. Bu konudaki benim yorumum, buzulların erimesi nedeniyle oluşan deniz seviyesi yükselmesiyle birlikte karanın da çöküyor olması. Limanın bulunduğu Boğaçay Ovası aslında Teke Yarımadası’nın doğu sınırında. Jeologların ve arkeologların çok iyi bildiği gibi Teke yarımadası uzun jeolojik dönemlerden beri çöküyor. Arkeolojik dönemlerde de bunun izleri ortaya çıkmış. Bazı tarihi kentler, örneğin Kekova, günümüzde deniz seviyesinin altındadır ve bu tüm yarımada boyunca gözlenir. Lokal hadiseler değildir. Bu bağlamda Antalya’nın batısında deniz seviyesi yükselmesi ve kara çökmesi oluyor, üst üste çakışıyor. Antalya’nın Doğu kesiminde ise durum terse dönüyor. Doğuda kara yükseliyor. Yani deniz seviyesi yükselmesinin etkileri tüm Antalya’da aynı olmayacak. Hangi alanların en çok etki altında kalacağı ayrıntılı çalışmalar sonucunda ortaya çıkacaktır’ sözlerini ifade etti.

‘KAYMALAR OLABİLİR’

Artan yağışlar nedeniyle falezlerde de daha fazla kaya düşmesi vekaymalar görülebileceğini öngören Dipova,’Çünkü falezleri oluşturan tufa kayacı gözenekli olup, kuru iken mukavemeti kendi yükünü taşımaya yeterlidir. Oysa uzun süreli yağmurlardan sonra, kaya gözenekleri suya doymakta, ağırlığı artmakta, buna mukabil mukavemeti de düşmektedir. Geçmişteki falez kaymaları, büyük ölçekli kaya düşmeleri hep uzun süreli yağışların sonuna denk gelmektedir. Falezlerdeki bazı yapılar bilimsel ölçütlere aykırı olarak kıyıya aşırı yakın inşa edilmiştir. Bu durumda gelecekte doğal sürecin sahip olduğu tehlikeler insana karşı risk halini alabilecektir. Turizm nedeniyle kentsel imar alanlarımız sahiller doğru taşınıyor. Oysa meteorolojik afetlerin en yoğun gözlendiği kesimler kıyı kesimleri. Bu konuda önce farkındalık, sonrasında ise tedbire dönük çalışmalar gerekiyor’ dedi.

ARTAN DOĞAL AFETLER

‘İklim değişikliğinin önemli bir kanıtı da afet niteliğindeki olayların sayısının, sıklığının ve büyüklüğünün artmasıdır’diyen Dipova, ‘2018 yılında görülen meteorolojik karakterli doğal afetler içerisinde, şiddetli yağış, sel yüzde 39, fırtına yüzde 28 ve dolu afeti yüzde 16 ile ilk sıralarda yer almaktadır. Hortumlar denizde normal karşılanır ama artık kıyıya taşınmaya başladı. Bu durum bir kıyı kentinde yaşayanlar olarak bizi kaygılandırıyor. Amerika’da okyanusa yakın bölgelerde televizyonlar müzik kanalında değil meteoroloji kanalında bırakılır. Markette, lokantada, sporda insanlar göz ucuyla tornado ne kadar yaklaştı buna bakar. Sanırım bu kaygılı hayat yavaş yavaş bize de gelecek. İklim değişikliği nedenli, hızlı sıcaklık değişimleri, atmosfer kaynaklı tehlikeleri tetiklemektedir’ açıklamasını yaptı.

‘YENİ ANLAYIŞ GEREKLİ’

Yerel yönetimlerin iklim değişikliğine yönelik, farkındalık, afete hazırlık ve planlama konularında sürece katkı koyması gerektiğini aktaran Prof. Dr. Dipova, ‘Özellikle imar çalışmalarında özel hassasiyet gösterilmeli. Yerel yönetimler imar planlarında daha fazla yapılaşmamış alan bırakmalı, can kaybının az olması için yapı yoğunluğu düşük tutulmalı, afet sonrası acil müdahalenin kolay ve etkin olabilmesi için yolları geniş planlamalı. Bizim kentleşme anlayışımız malesef bir çok açıdan sıkıntılıdır. Dar yollar trafik ve park sorunları yaratmakla birlikte bir afet durumunda, acil müdehale, tahliye gibi işlemleri zorlaştıracak, kimi zaman imkansız hale getirecektir. Kent planları hazırlanırken afet toplanma yeri adı altında bölgeler tanımlanmamaktadır. Yeşil alanlar ise ya toplam imar alanına yüzde olarak az tutulmakta veya küçük alanların toplamı şeklinde tanımlanmaktadır. Kimi zaman da imar revizyonları ile işlevini değiştirebilmektedir. Afet riski altında olan alanlar için yeni bir imar anlayışına ihtiyacımız var. Geniş yollar, geniş yeşil alanlar bu konuda acil olarak gerçekleştirilmesi gereken çözümler olacaktır. Oysa günümüzde ‘kentsel dönüşüm’ adı altında parsel bazında ‘yapı yenilemeleri’ bölgede yapı yoğunluğunu, buna bağlı olarak nüfusuartırırken, yollar ve park alanları sabit kalmaktadır. Sonuçta kişi başına düşen yol ve park alanı azalacaktır’ dedi.

FARKINDALIK ÖNEMLİ

İklim değişiminin her zaman olumsuz olarak algılanmamasını söyleyen Dipova, ‘Dünyada ve ülkemizde bazı bölgelerde iklim değişimi yerel halk tarafından olumlu karşılanabilir. Örneğin, kuzey ülkelerinde havanın ılımanlaşması, kar kalınlığının azalması insan yaşam konforunu artırabilir. Buzulların eriyor olması yeni kısa deniz yollarının açılması ile sonuçlanabilir. Daha önce başka bölgelerde var olan iklimsel özellikler bundan böyle başka bölgelerde yaşanacak gibi düşünmek lazım. Antalya 2018-2019 kışında çok yağış aldı ve yağış sürekli oldu. Ben kendi kampüs bahçesinden biliyorum, çimlerimiz hiç sararmadı. Bu durumu bir ‘değişim’ olarak algılamak ve farkındalığı artırmak en öncelikli bir başlangıç olur. Değişim doğru algılanırsa bu değişime karşı tedbirler almak, hazırlıklar yapmak mümkün olabilir’ diyerek asıl meselenin farkındalık olduğunu belirtti.

İKLİM NE YAPSIN?

Bir konuyu üzerine basarak vurgulamak istediğini belirten Dipova, ‘Çözümü kendimizde aramak yerine, çözümsüz bir felakete karşı insanlığı çaresiz hissettirebilir. Kimi zaman da asıl gerekçeyi gizleyebilir. Yanlış kentleşme gibi sorumluluğu tamamen bazı insanlarda olan bir hatayı perdeleyip, tüm kusuru iklim değişimine yükleyerek birşey kazanamayız, hatanın sorumluları gizlenmiş olur sadece. Bir diğer afetten örnek vereyim ‘deprem öldürmez depreme dayanıksız yapı öldürür’. Atmosferik afetlere hazırlıksız kentleriniz varsa, taşkın önleme projesi adıyla yaptığınız çalışmalar taşkını önlemeyip yaratıyorsa, kıyı erozyonuna sebep olacak mühendislik uygulamaları yapmışsanız, akarsuların taşkın yataklarını imara açmışsanız, yollarınız dar ise, yağmur suyunu drene edecek yapıları doğru projelendirip doğru inşa edememişseniz, sosyal donatı alanlarınızı önce imara açıp sonra satmışsanız vb. Kabahat insanların. İklim ne yapsın?’ açıklamasını yaptı. Dilan ERAY

Haber Muhabiri: Zeki USLU