Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
Uygulamamızı İndir

Yönetmen, hayalini sahneye yansıtır​

Varsayılan Resim

ARZU TAŞKIN
Döşemealtı Belediyesi Halk Tiyatrosu’nda sahnelenen ‘Dünden Kalan’ oyununun yönetmeni, değerli oyuncu ve rejisör Murat Sarı ile tiyatro üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Murat Sarı 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Oyunculuk Ana Sanat dalından mezun oldu. Okulda hocası olan Müşfik Kenter’in teklifiyle ilk kez Kenter Tiyatrosu’nda tiyatro hayatına başladı. 1 yıl Kenterler’de oynadıktan sonra Devlet Tiyatrosu’nun açtığı sınavı kazanarak 1993 yılında Antalya Devlet Tiyatrosu’na girdi. 2011 yılında İstanbul Devlet Tiyatrosu’na tayin oldu. Bugüne kadar birçok tiyatroda 20’ye yakın oyun yönetti. Oyunculuktan yönetmenliğe geçişiniz nasıl oldu?
Aslında bu garip bir hikayedir. Beni yönetmenliğe iten şey, bir oyunda neyin olmaması gerektiğini fark etmemdir. Bakın bir yönetmenin neyi yapması gerektiği konusunda bu kadar bilgim yok ama bir rejisörün neyi yapmaması gerektiğini biliyorum. Çünkü çok fazla oyunlarda oynadım, çok acı çektim, neyin yapılmaması gerektiği konusunda yeteri kadar tiyatro yaptım. Sonrasında tabii ki okuyarak, yurt dışına çıkıp oyunları izleyerek ve bu işe kafa yorarak yönetmenliğe devam ettim. Sadece istekle olacak bir şey değil, tekniği de bilmek gerekiyor. En önemlisi plansızlığın olmaması gerekiyor.
Devlet Tiyatrosu’nda birçok yönetmenle çalıştım. Hepsinden Allah razı olsun ama kötü yönetmenlerden Allah daha fazla razı olsun. Çünkü “Nasıl bunu düşünemiyor? Bunu nasıl yapamıyor?” diye sorgulayarak onlardan çok şey öğrendim.Bir yönetmen tiyatroda tam olarak neler yapar?
Yönetmen sahneye koyulacak tekstin içine girmeye çalışır. Kendini o tekst ile ifade eder. Bugüne kadar 19- 20 reji yaptım, hepsinde benden izler paylaştım. Bir yönetmen bir dünyayı kurar ve o dünyayı oyuncularla birlikte, hayallerle var eder. Yönetmen oyuncudan her şeyi isteyebilir, “sağa git, sola git, otur, kalk…” ama oyuncudan ağlamasını isteyemez. Oyuncunun ağlayabilmesi için o duyguyu açığa çıkartır. Bunlar benim sözlerim de değil aslında, oyunculuk sanatının önemli bir ismi olan Stanislavski böyle diyor. Durup dururken üzülemez insan. Hayatta birbirine dokunan şeylerle doluyuz.
Bazı davranışlar o duyguyu ortaya çıkarır. Rejisörlük çok teknik bir iştir ama teknik, bilim, duygu, cesaretle ve en önemlisi hayalle birleştiğinde başarıya ulaşılır. Bunlardan biri eksik olduğunda, seyirci tarif edemese de o eksikliği hisseder. Yazarlık yönünüzden de bahsedelim. Oyunların hikayesinde kendi dokunuşlarınız oluyor mu?
Şu ana kadar televizyonda, senaryosunu yazdığım iki dizim yayınlandı. “Naciye’yi kim sevmez?” ve ”Sürgün Hayatlar”. Ben yönetmenlerin mutlaka Dramaturji bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü oyun komedi de olsa nerede kesilmeler, eklemeler yapılacağını bilmek çok önemlidir. Ben yazardan izin alırım bunun için. Yazara, “Misafirin olarak ben de o dünyanın içine girmek istiyorum” derim, kabul ederler. İzleyenleri ağlatan ‘Dünden kalan’ ın sahneye çıkış yolculuğu nasıl gerçekleşti?
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ‘Paşa Paşa’ diye bir oyunda oynuyordum oyunda da Van’dan geçici görevle gelmiş olan oyuncu arkadaşım Cem Zeynel Kılıç vardı. Bana bu teksti verdi, “Abi ben naçizane bir şey yazdım, bir okur musun?” dedi. Gece yarısı gönderdi, okudum. Damar deriz biz, damarını çok güzel bulduğumu ama bazı problemleri olduğunu söylemiştim. “Ne gibi?” demişti. Yüzeysel geçişler vardı. Ben bu oyunu yönetmek isterim ama karışmama izin verirsen demiştim. O da “tamam” dedi. Bu sene Döşemealtı Belediyesi Halk Tiyatrosu’ndan teklif gelince ondan izin istedim. Oyunun ismini hikayesine göre değiştirdim, ‘Dünden kalan’ olsun dedim. “Abi çok güzel “ dedi. Hikayede ben de birkaç değişiklik yaptım. ‘Dünden kalan’ böylece Cem Zeynel Kılıç’ın sahnelenen ilk oyunu oldu.
Döşemealtı Belediye Başkanı Antalya’da ne olacaksa, burada da o olacak dedi. Döşemealtı Belediyesi Halk Tiyatrosu’ndan da bir komedi, bir de dram olsun şeklinde teklif gelince, Sam Bobrick’in yazdığı ‘Baş Belası’ nı seçtim.Bir oyunu yönetmeye başlamadan önce sahneye yansıyanlar sizde nasıl canlanıyor?
Bunu şöyle bir örnekle anlatıyım. İzmir Devlet Tiyatrosu’nda ‘Oyunlarla Yaşayanlar’ ı bana yönetir misiniz diye sordular. Daha önce okumuştum ama hafızamı tazelemek için tekrar okumaya başladım. Okurken bir laterna sesi duyuyordum. Oyunda mutlaka laterna olmalıydı. Bunun dışında, Oğuz Atay yaptığı her işi yarıda bırakmış biri. “Bir sahne oynanırken, yarıda bırakıp diğer konuşmaya geçeceğiz.” dedim. Dekoratörümüz Murat Gülmez ile döner sahnede karar kıldık. Böyle şeyler yaptım. Mesela bir teksti okurken sıkışık bir koltuk görüyorum, simgesel bir şeyler oluşmaya başlıyor.
Bir teklif geldiğinde, oyununun yazarını çok iyi tanımak ve onun yaşadığı dönemin koşullarını araştırmak gerekir. Yönetmenlik teknik bir iş ama o tekniğe ekleyeceğimiz çok önemli şeyler var. Merkezde oynatmak, ışığın nereden geleceği ve en önemlisi hayal gücünün çok iyi olması gerekir. İyi bir yönetmen, çok okumalı, çok gezmeli, çok izlemeli ama en önemlisi iyi insan olmalı. Her işte bu çok önemli. Bunun ne demek olduğunu çok iyi anlayamamıştık öğrenciliğimizde. Müşfik Kenter hocamızın bize ilk sözüdür:
“Önce iyi adam olun, iyi insan olun”
Sahnede yönetmen oyuncuya ve oyuncu bir diğerine yardım etmek istiyorsa, beraber hareket ettikleri zaman kötü bir oyunun çıkmasına imkan yok. Egoyu kontrol etmek ve onu güzelleştirebilmek çok önemli. Tiyatro oyuncusunun başarısında ‘olmazsa olmaz’ neler vardır?
1989 yılında tiyatroya başladım. Neredeyse 28 yıldır bu işin içindeyim. Gördüğüm tek şey şu, önce iyi insan olacaksın. Sonra çok çalışacaksın. Seyircinin gördüğü sahnedeki zaman dışında tiyatro oyuncusunun tüm ekibiyle çalıştığı saatler vardır.
Bir tiyatro oyuncusu = diyafram
Bir tiyatro oyuncusu – diyafram = 0
Peki o diyafram ne oluyor da 18 yaşında onu kullanmayı bildikten sonra 49 yaşında hala kullanabiliyor? İşte bunu bilmek ve çalışmak gerekiyor.Sizin de oyun yönetirken olmazsa olmazlarınız var. Ekibinize çok önem veriyorsunuz.
Evet, dekoratör Murat Gülmez ile çalışıyorum. İzmir’de yaşıyor kendisi, Devlet Tiyatrosu dekoratörlerinden. Antalya Devlet Tiyatrosu’nda ışık kadrosunda Özkan Sezer, bütün yönettiğim oyunların ışıklarını hemen hemen beraber yaparız. Bir yönetmenin ortaya koyduğu işin çok başarılı olması için sadece oyuncu çalıştırmak yetmez. Sahnede yaratılan dünya için yönetmen özgün bir hayal gücüne sahip olmalı. Tekstte mekan belli değilse, hikayeye göre mekanı şekillendirmeli. Bunu ‘Azizname’ yi yönettiğimde hayata geçirdim. Daha halka yakın bir mekan seçerek, hikayenin terzi atölyesinde geçtiği bir dünya yarattık sahnede.
Döşemealtı Belediyesi Halk Tiyatrosu’nda sahnelenen ‘Baş Belası’ için de Murat Gülmez ile birlikte farklı bir terapi odası dizayn ettik. Yeni projeleriniz neler?
Ağustos ayında 2 oyun yöneteceğim. İstanbul’da Kültüral Performing Arts isminde yeni bir kültür merkezi açıldı. 2 sene önce bana verilen bir tekst vardı, onu yöneteceğim. Yakup Almelek’in yazdığı bir oyunu yöneteceğim. Bir de Tiyatro Akla Kara’da bir vodvil yöneteceğim.Döşemealtı Belediyesi Halk Tiyatrosu için neler söylemek istersiniz?
Döşemealtı Halk Tiyatrosu yeni bir çocuk şu anda ama çok dikkatli olması gerekiyor. Çünkü bu çocuğun eğitime ve tanıtıma ihtiyacı var. Tiyatronun içinde kalacaklarından şüphem yok. Henüz haftada bir gün oynamak zorundalar. İnşallah her gün biraz daha büyüyecek bu çocuk ve büyüdükçe de iyisiyle kötüsüyle daha dişe dokunur işler olacak. Şu anda oyunlar hep dolu oynanıyor, inşallah da hep böyle devam eder. Benden önceki oyun da full dolu oynanmıştı. Ben bundan sonra da full gideceğini düşünüyorum.

Haber Muhabiri: Mehmet USLU